Edebiyatın en korkunç hikâyelerinden biri olarak kabul edilen Bram Stoker’ın Drakula’sı, yüzyılı aşkın bir zamandır bizi ürkütmeyi başarıyor.
Çünkü onun vampirinin inandırıcılığı hepimizin içine, sürekli yeşeren bir şüphe tohumu ekti.
Genç hukuk müşaviri Jonathan Harker’ın iş için Transilvanyalı Kont Drakula’nın şatosuna gitmesiyle başlayan; âşık sevgililerden, vampir avcılarına; gemilerden tımarhanelere ilerleyen ‚ölümsüz‘ bir başyapıt.
‚Nosferatu balarısı gibi sokunca ölmez. Daha da güçlenir, güçlendikçe erki daha çok kötülüğe yeter. Aramızda dolaşan bu vampir tek başına yirmi adama bedeldir; bir ölümlüden çok daha kurnazdır, çağlar boyunca kurnazlığı artmıştır; kökenlerine dair bilgiler, ölülerin istiharesinden kendisinin hâlâ nemalandığına ve tüm ölülere hükmedebildiğine işaret ediyor; gaddardır, hatta gaddardan da öte, kaşarlanmış şeytandır, kalpsizdir; belli sınırlar dahilinde dilediği zaman, dilediği yerde cisimleşebilir, her şekle bürünebilir; yakın çevresinde doğa unsurlarını idare edebilir; fırtına, sis, şimşek yaratabilir; en zararlı yaratıklara hükmedebilir: sıçan, baykuş, yarasa, güve, tilki, hatta kurda; cüssesinden daha iri veya daha ufak görünebilir; bazen buhar olup kayıplara karışabilir. Öyleyse onu yok edecek darbeyi nasıl indireceğiz?‘
Über den Autor
1847 yılında irlanda’da doğan yazar, çocukken geçirdiği bir hastalık yüzünden uzun süre yatağa bağımlı kaldı ve bu, annesinin saatlerce ona ürkütücü İrlanda masalları anlatmasına ve ilk öykülerinin oluşmasına neden oldu.
Sekiz yaşında yürümeye başlayan Bram Stoker, çok kısa zamanda sağlığına kavuştu hatta başarılı bir sporcu ve öğrenci oldu.
Memur ve tiyatro yöneticiliği ile geçen uzun yıllar boyunca bir taraftan da kitaplarını yazdı. 7 yılda yazdığı Drakula, yayıncıları tarafından çok uzun bulunduğundan, 1897 yılında bir bölümü eksik basıldı. Onu büyük yazarlar arasında sokan bu dev eserinin başarılı olduğunu göremeden 1912 yılında Londra’da vefat etti.