Tugay, öğretmen eşi Buket, sağlık sorunları yaşayan kayınvalidesi Fazilet Hanım, köpekleri Yastık ve yeni doğan bebekleri Kağan’ın dahil olduğu mutluluk dolu yuvaya sahip, kendi halinde, alelade bir adamdır.
Buket’in kalkınmakta olan küçük bir ilçeye tayini çıkar. Aile buraya taşınır. Ailenin kaderi örümcek ağına düşmüş sineklerin kaderine benzer. Tugay bir anda tüm mutluluğunu yitirmiş, çaresiz kalmıştır. Karısı ve küçük oğlu kökeni asırlara dayanan bir suç örgütü tarafından alıkonulmuştur. Evin köpeği kaybolmuştur. Fazilet Hanım ise bir odadan diğerine gidemeyecek, bakıma muhtaç bir haldedir.
Tugay çocukluk arkadaşlarının yardımına başvurmak için memleketine döner. Yarı deli yarı dahi olan çocukluk efsaneleri Cemal’in kendilerini dolduruşa getirmesiyle tüm Türkiye’nin ve daha sonra dünyanın ilgiyle izlediği amansız bir savaş verirler.
Tugay, ailesini mahveden suç örgütüyle, ülkenin en kan içici adamlarından olan Mihmandar ile kanlı bir satranca benzeyen bir savaşa girişir. Tugay ve arkadaşlarının girişimleri bir fili devirmeye çalışan karıncaların imkânsız savaşlarını andırır.
Tugay ve arkadaşları Mihmandar ile savaşırken kamuoyu desteği oluşturmak için kendi yeraltı örgütlerini kurduğunda Hanataba ismini kullanırlar ve karanlık düşmanlarına ceza keserken bu Japonca kelimeyi simge olarak kullanırlar.
Bir noktadan sonra Hanataba’nın faaliyetlerini tüm Türkiye izlemeye başlar. Hanataba öylesine tutulur ki, insanlar duvarlara bu simgeyi çizerler, bu simgeyi dövme olarak taşımaya başlarlar. Hükümet ise Mihmandar’ın yanındadır.