‘Franz Kafka : 1920 günlüğünden aforizmalar’ başlıklarıyla iki ayrı bölümde yayınlanan aforizmaları Franz Kafka, Ekim 1917 ile Şubat 1920 arasında, kısa süren iki yaratıcılık döneminde yazmıştı. O tarihlerde Kafka’nın içdünyası büyük yıkımlarla karşı karşıyaydı: vereme yakalandığını daha yeni öğrenmiş; uzatmalı nişanlısı Felice Bauer’den ayrılmış; 1908’den 1922’ye kadar çalıştığı İşçi Kaza Sigortası Şirketi’nden hastalığından ötürü uzun süreli bir izin almış ve ‘tek oğullarının’ ailesine ne evliliğini ne de ünlü bir yazar olarak kabul edildiğini görme mutluluğunu tattıramayacağını artık kabullenmişti.
Bu aforizmaların yazımına gösterdiği özenden, onların rasgele şekillenmiş düşünceler değil, aksine Kafka’nın zihninde belirli bir bütünlüğe sahip oldukları ve hatta belki de onları yayınlamayı düşündüğü anlaşılıyor. Kafka’nın yaşam ve ölüm, iyi ve kötü, ve sanatın işlevi üzerine düşüncelerini açıkça ortaya koyan bu aforizmalara hakim olan hava bize Holderlin, Rilke ve Heidegger gibi romantik ve post-romantik yazarları anımsatıyor.
Ama ne yazık ki Kafka, ömrünün son yıllarındaki tasarılarının birçoğunda olduğu gibi, bu tasarısını da tamamlayamamış ve bu aforizmalar dizisi, başlıksız, yarım kalmış çalışmalarının arasına katılmıştı. Eğer ‘vefalı’ arkadaşı Max Brod, bu sayfaları bir araya getirip de düzenlememiş olsaydı, Kafka’nın gerçekten de ayrı bir eser bütünlüğü taşıyan bu aforizmaları gün ışığına çıkmamış olacaktı..
KAFKA:
(3 Temmuz 1883, Prag – 3 Haziran 1924, Kierling) Tasrali Cek proletaryasindan gelip zengin bir tuccar konumuna yukselmis bir baba ile zengin ve aydin bir Alman Yahudisi annenin cocugu olan Franz Kafka, icedonuk ve huzursuz kisiligini buyuk olcude annesine borcluydu. Cesitli ailevi ve toplumsal sebepler yuzunden cevresine yabancilasarak buyudu. Ailesinin Prag’daki Alman toplumuyla kaynasma cabalari sonucunda Alman okullarinda okudu. Cek kokenli bir aileden geldigi halde Almanca’yi anadili olarak kullandigi icin tam bir Cek sayilmayan Franz’i, Almanlar da tam anlamiyla kendilerinden gormediler.